Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği basın toplantısında Meclis Genel Kurulu’nda görüşülemeyen sağlıkta şiddet ve Alevi kurumlarına eş zamanlı saldırılara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Sağlık emekçilerinin ekonomik koşullarının AKP’nin tercihleri sonucu ortaya çıktığını belirten Erkan Baş, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın doktorlara yönelik ¨Giderlerse gitsinler¨ sözünü hatırlatarak, “Açık söyleyelim, biz kimin gidici olduğunu biliyoruz. Doktorundan hemşiresine, idari personelinden kat görevlilerine tüm sağlık emekçilerinin de hak ettikleri hayatı alacaklarını biliyoruz” dedi. Sağlık emekçilerinin hayatta kalmak için dahi mücadele etmek zorunda kaldığını dile getiren Baş, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) Meclis’teki siyasi partilere sağlıkta şiddete karşı harekete geçilmesi yönündeki çağrısına TİP olarak destek verdiklerini belirtti.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin sağlıkta şiddeti görüşmek üzere tatildeki Meclis Genel Kurulu’nun olağanüstü toplanması çağrısını doğru bulduklarını kaydeden TİP Genel Başkanı, Meclis’in sağlıkta şiddeti görüşmek üzere yeter sayıya ulaşamadığını da hatırlatarak eleştirilerde bulundu. CHP’nin sağlık emekçilerinin yaşam mücadelesini içeren teklifin sorumluluğuyla hareket etmediği eleştirisini dile getiren Baş, CHP’nin ana muhalefet sorumluluğu gereği muhalefetin ortak bir tavır geliştirmesi için çaba harcaması gerektiğini söyledi.
CHP’nin süreçteki tutumunu AKP’nin siyasal tutumuna benzeten Baş, “Yani şu yaklaşımı doğru bulmak kabul etmek mümkün değil, tipik bir AKP izi: Çoğunluk bende, herkes benim istediğimi yapmak durumunda. Maalesef görüyoruz ki uzun yıllardır AKP’nin yönettiği Türkiye’de bu anlayış siyasi iklimin bir bütün olarak bozulmasına neden olmuş ve önümüzdeki dönem iktidara aday olduğunu söyleyen ana muhalefet de usul açısından aynı yaklaşımı sergilemiştir” ifadelerini kullandı.
“Yapılması gereken tüm muhalefet güçlerinin halkın ihtiyaçları doğrultusunda bir araya gelebileceği bir demokratik yaklaşımı benimsemek, buna uygun davranışlar sergilemektir” diyen Baş, yaşananların kendilerini kaygılandırdığı belirtti.
Alevi kurumlarına saldırılara ilişkin de “Bu saldırıların provokasyon sonucu olduğuna dair herhangi bir tartışma yoktur, belli bir biçimde provokasyon kokusu geliyor” değerlendirmesinde bulunan TİP Genel Başkanı, konunun takipçisi olacaklarını ifade ederek, “Bu saldırıları, bu provokasyon girişimlerinin amacı ne olursa olsun bu işin baş sorumlusu olarak Saray iktidarını görüyoruz. Çünkü bu ayrıştırıcı ve ötekileştirici dilin, politikaların baş mimarı Recep Tayyip Erdoğan’dır” diye konuştu.
‘SAĞLIK EMEKÇİLERİ, İKTİDARIN TERCİHİ NEDENİYLE HER GEÇEN GÜN FAKİRLEŞTİ’
TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın açıklamalarının tamamı şöyle:
“Emeğiyle yaşayan tüm yurttaşlarımızı sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz. Bildiğiniz üzere olağanüstü toplantı şartlarıyla toplanan TBMM Genel Kurulu, toplantı yeter sayısına ulaşamadığı için toplantıyı gerçekleştirmemiş oldu. İlk söylememiz gereken şey hiç kimsenin, sağlık emekçilerinin yükselen çığlığına sessiz kalmaması gerektiğidir. Bu iktidarın tercihlerinde, özellikle ekonomi alanındaki tercihlerini küçük bir azınlığı, yandaş bir azınlığı tercih ettiğini daha önce defalarca kez söyledik. Bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Toplumun tüm kesimlerinin olduğu gibi sadece o açıdan bile baksak pandeminin kahramanlarından, dişini tırnağına takıp bizi bu zorlu süreçten çıkarmaya çalışan sağlık emekçileri, iktidarın bu tercihi nedeniyle her geçen gün fakirleştiler.
‘BİZ KİMİN GİDİCİ OLDUĞUNU BİLİYORUZ’
Hatırlatalım; doktoru, hemşiresi tüm sağlık emekçileri hastanelerde pandemiyle mücadele ederken; Saray’da kendini izole tutan zat, bu insanları hedef göstermekten geri durmamıştı. Ne diyordu o zat söz konusu olan sağlık emekçileri olduğunda? ‘Giderlerse gitsinler’ Açık söyleyelim, biz kimin gidici olduğunu biliyoruz. Doktorundan hemşiresine, idari personelinden kat görevlilerine tüm sağlık emekçilerinin de hak ettikleri hayatı alacaklarını biliyoruz. Fakat sağlık emekçilerinin tek sorunu enflasyon altında maaşlarının ezilmesi, nefes almadan günlerce çalışmak zorunda kalmaları, hastane nöbetlerinde layık görüldükleri düşük besin değerli öğünlerden ibaret değil.
‘HASTANE KORİDORLARINDA AKAN DOKTOR KANLARINA TANIK OLUYORUZ’
Bu ülkede sağlık emekçileri her gün hastanelerde şiddete maruz kalıyor. Hastane koridorlarında maalesef oluk oluk akan doktor kanlarına tanık oluyoruz. Kısacası, aslında sağlık emekçileri, neredeyse daha iyi yaşamak için değil de hayatta kalmak için bile mücadele vermek zorundalar. Buradan tüm yurttaşlarımıza, herkese sormak istiyorum. Hayat kurtarmak için görevli olduğunuz bir işiniz var ama her gün kendi hayatınız tehlike altında. Bu şartlarda nasıl kendinizi o işe verebilirsiniz?
‘SESİMİZİ TÜM SAĞLIK EMEKÇİLERİ İÇİN BİR KEZ DAHA YÜKSELTİYORUZ’
Dediğim gibi, yaşamak için değil hayatta kalmak için mücadeleye mahkûm edilen sağlık emekçilerinden söz ediyoruz. Ve tam da bu nedenle geçtiğimiz günlerde Meclis’in olağanüstü toplanması için yapılan çağrı sonrasında Türk Tabipleri Birliği, Meclis’teki partilere bir çağrı yaparak şiddete karşı harekete geçmelerini istedi. Biz, Türkiye İşçi Partisi olarak bu çağrıya destek veriyor ve sesimizi; baskıya, şiddete ve haksızlığa maruz kalan tüm sağlık emekçileri için bir kez daha yükseltiyoruz.
‘SAĞLIK EMEKÇİLERİNİN AKP’YE KARŞI VERDİĞİ HAYATTA KALMA MÜCADELESİNE SONUNA KADAR DESTEK OLACAĞIZ’
Tüm dünyayı, ülkemizi etkisi altına alan pandemi sürecinde canlarını dişlerine takarak çalışan ön saflarda bu kurtuluş mücadelesini veren, gününü gecesine katıp toplumun iyiliği için çabalayan sağlık çalışanlarının gördüğü muamele, yüzleştikleri şiddet ve çalışma koşulları kabul edilemez. Bununla ilgili de şu anda mücadele ettiğimiz şey doğrudan AKP rejimi, Saray Rejimi. Sağlık emekçilerinin AKP’ye karşı verdikleri bu hayatta kalma mücadelesine, bu yaşam mücadelesine elbette sonuna kadar destek olacağız. Ve buradan bir kez daha en kısa sürede sağlık emekçilerinin taleplerinin kabul edilmesi, gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiği görüşümüzü sizlerle paylaşıyoruz.
‘CHP, ÇAĞRISININ GEREKTİRDİĞİ SORUMLULUKLA HAREKET ETMEDİ’
Sağlık emekçilerinin durumunu zaten hepimiz gözlemliyoruz. Bunun nedeni olarak bu iktidarın tercihlerini, bu iktidarın emekçi düşmanı karakterini, bu iktidarın kendisinden olmayan herkesi düşman gören yaklaşımını zaten biliyoruz ve bir kere daha söylüyoruz. İşte bu aşamada bir noktayı daha yurttaşlarımızın dikkatine sunmamız gerekiyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 120 milletvekili, iç tüzüğün gerektirdiği şekilde bir çağrı yapmış. Bu çağrının esas olarak doğru olduğunu düşünüyoruz ama bu kadar önemli bir çağrının sağlık emekçilerinin yaşam mücadelesi konusu olan bir çağrının gerektirdiği sorumlulukla davranmadığını da buradan ifade etmek istiyoruz.
”SAYISAL ÇOĞUNLUK BİZDE’ ANLAYIŞI, BUGÜNKÜ İKTİDARIN ANLAYIŞI’
Bakın biz özellikle son 4 yıldır, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen bu ucube sistem kabul edildiği günden bugüne; iktidarın, AKP’nin, MHP’nin, Cumhur İttifakı’nın Meclis’e nasıl yaklaştığına ilişkin sayısız örnek verebiliriz. ‘Zaten Meclis’te sayısal çoğunluk bizde, o zaman Meclis’i Cumhurbaşkanı’nın noter makamına çevirelim’ anlayışı, bugünkü iktidarın anlayışı. İstedikleri zaman istedikleri yasayı Genel Kurul’a, Meclis gündemine getirip; istedikleri gibi çıkartma gücüne sahip olduklarını bildikleri için de muhalefetin tüm
girişimlerini yok sayan, muhalefetin tek bir yasa önerisini Genel Kurul’un görüşmesine izin vermeyen bir tekçi zihniyete, bir tek adam zihniyetine yansıması iktidarın karakteristik bir özelliği haline gelmiş durumda.
‘ANA MUHALEFET SORUMLULUĞU GEREĞİ TÜM MUHALEFET SÜRECİN ORTAĞI YAPILMALI’
Bunun ne kadar kötü sonuçlarının olduğunu da hepimiz biliyoruz ve uzunca bir süredir yaşıyoruz. İşte tam bu noktada sadece iyi niyetli bir okumayla bile baksak Cumhuriyet Halk Partisi’nin yapması gereken, buna karşı ana muhalefet sorumluluğu gereği tüm muhalefet partilerinin bu sürecin bir ortağı ve parçası haline getirilmesi için özel bir çaba harcamaktır.
‘ANA MUHALEFET DE USUL AÇISINDAN AKP İLE AYNI YAKLAŞIMI SERGİLEDİ’
Yani şu yaklaşımı doğru bulmak kabul etmek mümkün değil, tipik bir AKP izi: Çoğunluk bende, herkes benim istediğimi yapmak durumunda. Maalesef görüyoruz ki uzun yıllardır AKP’nin yönettiği Türkiye’de bu anlayış siyasi iklimin bir bütün olarak bozulmasına neden olmuş ve önümüzdeki dönem iktidara aday olduğunu söyleyen ana muhalefet de usul açısından aynı yaklaşımı sergilemiştir. Bu kadar önemli bir kanun teklifi, Meclis’te temsil edilen siyasi partiler… İktidar, iktidar bloku, Cumhur İttifakı, AKP bunu zaten istemiyor, bunu biliyoruz. Bunun için müneccim olmaya gerek yok ki! O zaman yapılması gereken şey ne, bütün muhalefet partilerinin bir araya geleceği zeminlerin yaratılması, bir sorumlulukla davranılmasıdır.
‘BU YAKLAŞIM BİZİ KAYGILANDIRMAKTADIR’
Bu kötü deneyimin son derece önemli sonuçları vardır ve kamuoyunun dikkatini buraya çekmek istiyoruz. Ülkeyi 20 yıldır yöneten bu yanlış akıl, bu halka hiçbir şey sunmayan hatta her geçen gün daha büyük zararlar veren iktidar anlayışından kurtulmak istiyorsak, onların davranışlarını tümüyle reddetmemiz gerekiyor. Yapılması gereken tüm muhalefet güçlerinin halkın ihtiyaçları doğrultusunda bir araya gelebileceği bir demokratik yaklaşımı benimsemek, buna uygun davranışlar sergilemektir. Ama açık söylüyoruz, bu yaklaşım bizi kaygılandırmaktadır. Bu yaklaşım yanlıştır. Aynı mantığın bir tezahürüdür. Bunu kabullenmek mümkün değil.
‘TBMM BAŞKANI AÇIKÇA TEHDİT ETTİ’
AKP de ne yaptı? Bunu, ayrıca çok önemli bir konu olarak dikkatinize sunmak istiyoruz. Bugün TBMM Başkanı’nın gazetelere yansıyan bir demeci var. Diyor ki, ‘Eğer Meclis açılırsa, olağanüstü toplantıya yapılırsa, milletvekilliği düşürülmesiyle ilgili tezkereleri Meclis’te görüşürüz. Açıkça tehdit etmektedir. Bakın, ‘Siz sağlık emekçileri için yan yana gelirseniz, bizim de Meclis’te bir sorumluluğumuz var. Biz de sizin milletvekilliklerinizi düşürürüz’ tehdidi, bizzat TBMM Başkanı ağzıyla muhalefet saflarına dillendirilmiştir.
‘AKP, İSTEĞİNİ ŞENTOP’UN İFADELERİYLE ORTAYA KOYDU’
Bu AKP zihniyetinin, AKP yaklaşımının; özelde Kürt sorununa, genelde Türkiye’de demokrasi mücadelesi nasıl yaklaştıklarının en önemli göstergelerinden bir tanesidir. Buna muhalefetin asla izin vermemesi lazım. Seçilmiş insanların milletvekilliklerinin siyasi nedenlerle düşürülmesi zaten kabul edilebilir bir şey değilken, AKP bu konuda nasıl kendi çıkarlarına göre bunları kullanmak istediğini, bugün bir kez daha Şentop’un ifadeleriyle ortaya koymuştur. Bu tehdit dili açıkça utanç vericidir.
‘HERKESİN NASIL BÜYÜK BİR MÜCADELE SÜRECİ İÇERİSİNDE OLDUĞUNU GÖRMESİ GEREK’
Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu yaklaşımı yanlıştır. Biz, bir daha aynı hataları istememek, bu hatalar istendiğinde ne ile karşılaştığımızı gösteren bir örnek olması açısında uyarıyoruz. AKP’lilerden istiyorsak kişisel, hukuksa, partisel bütün çıkarlarımızı bir kenara bırakacağız, memleketin emekçilerini, yoksullarını dert edinen bir sorumlulukla hareket edeceğiz. Herkesin Türkiye’nin nasıl büyük bir mücadele süreci içerisinde olduğunu görmesi, nasıl tarihsel önemde sorumluluklarla karşı karşıya olduğumuzu düşünerek buna uygun adımlar atması gereken bir dönemdeyiz. Söz konusu olan ana muhalefetse; bunun iki kere, üç kere daha fazla sorumluluk yüklediğini de buradan söylemek istiyoruz.
‘SARAY REJİMİ DEVRİ KAPANIRKEN BÜYÜK BİR ENKAZLA KARŞI KARŞIYAYIZ’
Bu 20 yıllık karanlığın sonuna doğru geliyoruz. Memleketin her yerinden yükselen emek, özgürlük ve yaşam mücadeleleri bu Saray Rejimi’nin artık sonunu getiriyor. Bu devir kapanırken de büyük bir enkazla karşı karşıyayız. Bu enkazın en büyüklerinden bir tanesi sağlık alanında. İktidarın daha ilk yıllarında yürürlüğe koyduğu Sağlıkta Dönüşüm Programı ile Saray Rejimi herhangi bir reform yapmamış, piyasacı özelleştirilmiş ve bağımlı bir sağlık alanını egemen kılmıştır. ‘Paran kadar sağlık’ anlayışının olduğu bu sağlık sistemi, yurttaşların cebinden çıkan paranın her yıl artmasına, yurttaşların kaynaklarının ise müteahhitlere kamu özel iş birlikleri (KİT) ile peşkeş çekildiği bir düzen yaratılmasına sebep olmuştur. Bu düzende hekimlere, hemşirelere, sağlık emekçilerine sadece insanlık dışı çalışma koşulları, düşük ücret, mobbing, baskı ve şiddet düşüyor.
‘İNSAN ODAKLI, KAMUSAL VE EVRENSEL BİR SAĞLIK SİSTEMİNİN HAYATA GEÇİRİLMESİ GEREKİYOR’
Bu geldiğimiz nokta, AKP iktidarında tüm alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da bir çöküşe neden olmuştur. Biz sağlıkta yeni bir sosyalleştirme programının hayata geçirilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu enkazın ortadan kaldırılması, bu yıkıma son verilmesi için hekim, sağlık çalışanları ve insan odaklı kamusal ve evrensel bir sağlık sisteminin yeni bir ortamda hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, partimizin Bilim Kurulu’nun hazırladığı ve kamuoyuna açıkladığımız Sağlıkta Yeni Sosyalleştirme Programı ile sağlık hizmetlerinin sosyalleştirme temelinde yeniden örgütlenmesini; herkes için bilimsel, erişilebilir, kamusal ve anadilinde sağlık hizmetini; planlı ve kamusal bir sağlık hizmeti için finansmanın vergilerle genel bütçeden sağlanmasını; şehir hastaneleri adı verilen soyguna son verilmesini; koruyucu, önleyici ve geliştirici sağlık hizmetlerine daha fazla bütçe verilmesini ve sağlıkta şiddete karşı etkili mücadeleyi öneriyoruz. Bu vesileyle, bu programı hayata geçireceğimizi paylaşmak istiyorum.
‘İNSANCA ÇALIŞIP İNSANCA YAŞADIĞIMIZ BİR HAYATI HEP BİRLİKTE İNŞA ETMELİYİZ’
Sözlerimin sonuna gelirken hekimlere, bilhassa genç asistan arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Yaşamı boyunca büyük emek veren, büyük insanlığın parçası kardeşlerim; bazılarınız şu sıralarda 24 saatlik çalışmanın üzerine uykusuz gözlerle mesaiye devam ediyor.
Bazılarınız Almanca kursunda fiil çekimlerini öğreniyor. Bazılarınız ise önünde tükene tükene yazılmış bir istifa mektubunu ya da falanca ülkenin göçmenlik koşullarını inceliyor. Değerli kardeşlerim, bir hekim olmak için yıllar boyu verdiğiniz emeği, ailenizin sizi yetiştirmek ve okutmak için harcadığı çabayı; mobbingle, düşük ücretlerle, yoğun baskıyla, şiddet korkusuyla, haftada 80 saati aşan bu yüce emeği biliyorum. Bu ülkenin, tüm emekçilerine, gençlerine olduğu gibi sizlere de çok borcu var. Bu borcu ödememizin yolu, evvela bu karanlığın başat mimarını, sizlere ‘giderlerse gitsinler’ diyen Saraylı hadsizlere günlerini göstermekten, onları göndermekten geçiyor. Ancak görülüyor ki işimiz orada da bitmiyor. İnsanca çalışıp insanca yaşadığımız bir hayatı hep birlikte inşa etmeliyiz.
‘HEKİM KARDEŞLERİM SİZ KALACAKSINIZ, AKP GİDECEK’
Evrensel bir insan hakkı olarak sağlık hakkının kamusal ve bedelsiz olarak sunulduğu, yurttaşlara ‘paran kadar sağlık’ denilmediği, kamu kaynaklarının müteahhitlere peşkeş çekilmediği, yurttaşlarla hekimlerin karşı karşıya bırakılmadığı, sağlıkta şiddete karşı tolerans gösterilmediği, çalışma saatleri başta olmak üzere çalışma koşullarının kağıt üzerinde bırakılan evrensel standartlara göre çalışan merkezli bir yaklaşımla düzenlendiği, insanca çalışıp insanca yaşadığımız bir memleketi; yani emeğin Türkiyesini; hemşirelerin, hasta bakıcıların, hekimlerin Türkiyesini inşa etmeliyiz. Hekim kardeşlerim siz kalacaksınız, AKP gidecek.
‘AYRIŞTIRARAK OY DEVŞİRECEĞİNİ DÜŞÜNENLER İYİ BİLSİNLER…’
Muharrem Orucu’nun ilk gününde 5 Alevi kurumunun eş zamanlı uğradığı saldırıyla ilgili olarak öncelikle Alevi yurttaşlarımıza ve Alevi kurumlarına Türkiye İşçi Partisi adına geçmiş olsun dileklerimizi iletmek istiyorum.
Bu saldırıların provokasyon sonucu olduğuna dair herhangi bir tartışma yoktur, belli bir biçimde provokasyon kokusu geliyor. TİP olarak konunun takipçisi olacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bu saldırıları, bu provokasyon girişimlerinin amacı ne olursa olsun bu işin baş sorumlusu olarak Saray iktidarını görüyoruz. Çünkü bu ayrıştırıcı ve ötekileştirici dilin, politikaların baş mimarı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Provokasyon peşinde olanlar, ayrıştırarak oy devşireceğini düşünenler bilsinler: Bu halk, bunlardan çok çekti ve artık bu tarz planlar tutmayacak. Tutmasına izin vermeyeceğiz. Alevi kurumlarına dönük bu saldırıları şiddetle kınıyoruz. Alevi yurttaşlarımız yalnız değildir, eşit yurttaşlık mücadelemiz Saray yıkılana, tüm yurttaşlarımızın özgür, eşit bir Türkiye’de yaşayabileceği günlere kadar kesintisiz bir biçimde devam edecektir.”